NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
74 - (1773) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
الحنظلي وابن
أبي عمر ومحمد
ابن رافع وعبد
بن حميد
(واللفظ لابن
رافع) (قال ابن
رافع وابن أبي
عمر: حدثنا.
وقال الآخران:
أخبرنا
عبدالرزاق) أخبرنا
معمر عن
الزهري، عن
عبيدالله بن
عبدالله بن
عتبة، عن ابن
عباس؛ أن أبا
سفيان أخبره، من
فيه إلى فيه.
قال:
انطلقت
في المدة التي
كانت بيني
وبين رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. قال:
فبينا أنا
بالشأم، إذ
جيء بكتاب من
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
إلى هرقل: يعني
عظيم الروم.
قال: وكان
دحية الكلبي
جاء به. فدفعه
إلى عظيم
بصرى. فدفعه
عظيم بصرى إلى
هرقل. فقال
هرقل: هل ها هنا
أحد من قوم
هذا الرجل
الذي يزعم أنه
نبي؟ قالوا:
نعم. قال:
فدعيت في نفر
من قريش.
فدخلنا على
هرقل. فأجلسنا
بين يديه.
فقال: أيكم
أقرب نسبا من
هذا الرجل
الذي يزعم أنه
نبي؟ فقال أبو
سفيان: فقلت:
أنا. فأجلسوني
بين يديه.
وأجلسوا
أصحابي خلفي.
ثم دعا
بترجمانه
فقال له: قل
لهم: إني سائل
هذا عن الرجل
الذي يزعم أنه
نبي. فإن
كذبني فكذبوه.
قال: فقال أبو
سفيان: وايم
الله! لولا
مخافة أن يؤثر
علي الكذب
لكذبت. ثم قال
لترجمانه:
سله. كيف حسبه
فيكم؟ قال
قلت: هو فينا
ذو حسب. قال:
فهل كان من
آبائه ملك؟
قلت: لا. قال:
فهل كنتم
تتهمونه
بالكذب قبل أن
يقول ما قال؟
قلت: لا. قال:
ومن يتبعه؟
أشراف الناس
أم ضعفائهم؟
قال قلت: بل
ضعفائهم. قال:
أيزيدون أن ينقصون؟
قال قلت: لا. بل
يزيدون. قال:
هل يرتد أحد
منهم عن دينه،
بعد أن يدخل فيه،
سخطة له؟ قال
قلت: لا. قال:
فهل
قاتلتموه؟ قلت:
نعم. قال: فكيف
كان قتالكم
إياه؟ قال
قلت: تكون
الحرب بيننا
وبينه سجالا.
يصيب منا
ونصيب منه.
قال: فهل
يغدر؟ قلت: لا.
ونحن منه في
مدة لا ندري
ما هو صانع
فيها.
قال: فوالله!
ما أمكنني من
كلمة أدخل
فيها شيئا غير
هذه.
قال: فهل قال
هذا القول أحد
قبله؟ قال
قلت: لا. قال
لترجمانه: قل
له: إني سألتك
عن حسبه فزعمت
أنه فيكم ذو
حسب. وكذلك
الرسل تبعث في
أحساب قومها.
وسألتك: هل
كان في آبائه
ملك؟ فزعمت أن
لا. فقلت: لو
كان من آبائه
ملك قلت رجل
يطلب ملك
آبائه. وسألتك
عن أتباعه،
أضعفاؤهم أم
أشرافهم؟
فقلت: بل
ضعفاؤهم. وهم
أتباع الرسل.
وسألتك: هل
كنتم تتهمونه
بالكذب قبل أن
يقول ما قال؟
فزعمت أن لا.
فقد عرفت أنه
لم يكن ليدع
الكذب على
الناس ثم يذهب
فيكذب على
الله. وسألتك:
هل يرتد أحد
منهم عن دينه
بعد أن يدخله
سخطة له؟
فزعمت أن لا. وكذلك
الإيمان إذا
خالط بشاشة
القلوب.
وسألتك: هل
يزيدون أو
ينقصون؟
فزعمت أنهم
يزيدون. وكذلك
الإيمان حتى
يتم. وسألتك:
هل قاتلتموه؟
فزعمت أنكم قد
قاتلتموه.
فتكون الحرب
بينكم وبينه
سجالا. ينال
منكم وتنالون
منه. وكذلك
الرسل تبتلى
ثم تكون لهم
العاقبة.
وسألتك: هل
يغدر؟ فزعمت
أنه لا يغدر.
وكذلك الرسل
لا تغدر.
وسألتك: هل
قال هذا القول
أحد قبله؟
فزعمت أن لا.
فقلت: لو قال
هذا القول أحد
قبله، قلت رجل
ائتم بقول قيل
قبله. قال: ثم
قال: بم
يأمركم؟ قلت:
يأمرنا
بالصلاة
والزكاة والصلة
والعفاف. قال:
إن يكن ما
تقول فيه حقا،
فإنه نبي. وقد
كنت أعلم أنه
خارج. ولم أكن
أظنه منكم.
ولو أني أعلم
أني أخلص
إليه، لأحببت
لقاءه. ولو
كنت عنده
لغسلت عن
قدميه.
وليبلغن ملكه
ما تحت قدمي.
قال: ثم دعا
بكتاب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
فقرأه. فإذا
فيه (بسم الله
الرحمن
الرحيم. من
محمد رسول
الله إلى هرقل
عظيم الروم.
سلام على من
اتبع الهدى.
أما بعد. فإني
أدعوك بدعاية
الإسلام. أسلم
تسلم. وأسلم
يؤتك الله
أجرك مرتين.
وإن توليت فإن
عليك إثم
الأريسيين.
{ويا أهل
الكتاب
تعالوا إلى كلمة
سواء بيننا
وبينكم أن لا
نعبد إلى الله
ولا
نشرك به شيئا
ولا يتخذ
بعضنا بعضا
أربابا من دون
الله فإن
تولوا فقولوا
اشهدوا بأنا
مسلمون}. [3 / آل
عمران/ الآية 64]
فلما فرغ من
قراءة الكتاب
ارتفعت
الأصوات عنده
وكثر اللغط.
وأمر بنا
فأخرجنا. قال:
فقلت لأصحابي
حين خرجنا: لقد
أمر أمر ابن
أبي كبشة. إنه
ليخافه ملك
بني الأصفر.
قال: فما زلت
موقنا بأمر
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أنه سيظهر،
حتى أدخل الله
على الإسلام.
{74}
Bize ishâk b. ibrâhîm EI-Hanzalî
ile ibni Ebî Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Lâfız
İbni Râfi'-indir, İbni Râfi' ile îbni Ömer «haddesenâ» tâbirini kullandılar.
Diğer ikisi: Bize Abdürrazzâk haber verdi, dediler. (Demişki): Bize Mamer
Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe'den, o da îbni Abbâs'dan naklen
haber verdi ki, ona da Ebû Süfyân leb beleb haber vermiş. (Demiş ki).;
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'le aramızda geçen müddette seyahata çıktım. Ben Şam'da iken
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den Hirakl'e yâni Roma imparatoruna
bir mektub getiriverdiler. Mektubu Dihyetül-Kelbî getirmişti. Onu Busrâ emîrine
verdi. Busrâ emîri de Hirakl'e verdi. Hirakl:
— Kendisinin Nebi olduğunu söyleyen bu adamın
kavminden burada kimse var mı? diye sordu.
— Evet! dediler. Bunun üzerine Kureyş'den
birkaç kişi ile birlikte beni de çağırdılar. Hirakl'in yanına girdik. Bizi
huzuruna oturttu. Ve :
— Kendisinin Nebi olduğunu söyleyen bu adama
soyca hanginiz daha yakındır? dedi. Ebû Süfyân demiş ki:
— Ben! diye cevap verdim. Ve beni onun önüne,
arkadaşlarımı da benim arkama oturttular. Sonra tercümanını çağırarak ona şunu
söyledi:
— Bunlara söyle! Ben kendisinin Nebi olduğunu
söyleyen bu adamın kim olduğunu soruyorum! Eğer bana yalan söyledi ise siz de
onu yalanlayın! Râvi diyor ki: Bunun üzerine Ebû Süfyân:
— Allah'a yemîn olsun ki, yalanım
nakledileceğinden korkmasam mutlaka yalan söylerdim! dedi. Sonra Hirakl
tercümanına :
— Buna sor! Onun sizin
aranızda asaleti nasıl? dedi. Ebû Süfyân demiş ki: Ben :
— O aramızda asalet sahibidir; dedim.
— Babalarından kıral olan var mı idi?
— Hayır!
— Onu bu söylediğini
söylemezden önce yalanla itham eder mi idiniz?
— Hayır!
— Peki ona tâbi' olanlar kim? Halkın eşrafı mı yoksa
zayıfları mı?
— Yok, zayıfları!
— Bunlar artıyorlar mı, eksiliyorlar mı?
— Hayır, bilâkis artıyorlar!
— Onlardan hiç biri onun dînine girdikten sonra
beğenmeyerek dininden dönüyor mu?
— Hayır!
— Onunla hiç harb ettiniz mi?
— Evet!
— Onunla harbiniz nasıl olmuştu?
— Onunla bizim aramızdaki harb nevbetleşe olur.
Kimi o bizi mağlûb eder, kimi biz onu!
— Vefasızlık eder mi?
— Hayır! Ama biz onunla bir müddet (anlaşma)
içindeyiz; o müddette ne yapacağını bilmeyiz! dedim. Vallahi içerisine bundan
başka bir şey sokabileceğim bir söz söylemeye bana imkân vermedi.
— Bu sözü ondan önce hiç bir kimse söyledi mi?
diye sordu.
— Hayır! dedim. Tercümanına dedi kî:
— Buna söyle! Ben sana onun asaletini sordum; sen
de onun aranızda asalet sahibi olduğunu söyledin. Nebiler de böyledir;
kavimlerinin asaletlilerinden gönderilirler. Babalarının içerisinde kıral olan
var mı? dedim. Hayır! diye cevap verdin, tmdi ben de derim ki: Babalarından
kıral olan bulunsa idi, babalarının saltanatını arayan bir adam!., derdim. Sana
onun tâbi'lerini sordum. Kavminin zayıfları mı, eşrafımı? dedim. Yok.
zayıfları... dedin. Nebilerin tabileri de bunlardır! Sana: Onu bu söylediğini
söylemezden önce yalanla itham edermi idiniz? diye sordum. Hayır! diye cevap
verdin! Gerçekten anladım kî, bu zât inamlara yalan söylemeyi bırakıp da
giderek Allah'a karşı yalan uyduracak 4eğildir. Sana: Onlardan hiç biri onun
dînine girdikten sonra beğenmeyerek dîninden dönüyor niu? diye sordum! Hayır!
diye cevap verdin! işte kalplerin hoşnûdisi ile karıştığı zaman îman da
böyledir. Sana: Onun tabileri artıyorlar mı, eksiliyorlar mı? diye sordum; arttıklarını söyledin ! işte îmân da
tamam oluncaya kadar böyledir. Sana: Onunla hiç harb ettiniz mî? diye sordum.
Onunla harhettiğinizi, aranızda geçen harblerin nevbetleşe olduğunu, kimi onun
sizi mağlûb ettiğini, kimi de sizin onu mağlûb ettiğinizi söyledin! Nebiler de
böyledir; (evvelâ) ibtilâ edilirler; sonra akıbet onların olur! Sana:
Vefasızlık eder mi?, diye sordum. Vefasızlık etmezdiğini söyledin. Nebiler de
böyledir; vefasızlık etmezler. Sana: Bu sözü ondan önce hiç bir kimse söyledi
mi? diye sordum. Hayır! diye eevâp verdin!
imdi ben de derim ki:
Eğer bu sözü ondan önce biri söylemiş olsaydı, ben: Kendinden önce söylenmiş
bir söze uyan bir adam!., derdim. Ebû Süfyan demiş ki: Bundan sonra:
— Size neyi emrediyor? diye sordu. Ben :
— Bize namazı, zekâtı, akrabaya yardımı ve
iffeti emrediyor; dedim.
— Eğer onun hakkında söylediklerin doğru ise o
hakîkaten Peygamberdir. Onun çıkacağını biliyordum; ama sizden olacağını
zannetmezdim. Ona kavuşacağımı bilsem mutlaka onunla görüşmek isterdim. Yanında
olsam ayaklarını yıkardım! Onun mülkü behemehal ayaklarımın altındaki yere
erişecektir! dedi. Sonra Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in mektubunu
istedi; ve onu okudu. Bir de baktı ki mektupta şunlar var :
«Rahman ve Rahîm olan
Allah'ın adiyle: Allah'ın Resulü Muhammed'den Romalıların büyüğü Hirakl'e:
Doğru yola tâbi' olana selâm!..
Bundan sonra: (malûmun
olsun ki :) Ben seni islâm daveti ile davet ediyorum. Müslüman ol, selâmet bul!
Müslüman ol da Allah senin ecrini iki defa versin! Şayet, yüz çevirirsen
ırgatların, çiftçilerin vebali de muhakkak senin üzerine olur! Ey kitap ehli!
Sizinle aramızda dosdoğru bir kelimeye gelin! Allah'tan başka hiç bir şeye
tapmayalım! Ona hiç bir şeyi şerik koşmayalım! Allah'ı bırakıp da birbirimizi
Rabb ittihâz etmeyelim! Eğer yüz çevirirlerse! Şahid olunki biz müslümanlarız!
deyiverin!» [Al-i İmran 64]
Mektubu okumayı bitirince
yanında sesler yükseldi ve gürültü çoğaldı. Bizim için de emir verdi ve dışarı
çıkarıldık. Çıktığımız vakit ben arkadaşlarıma: Artık ibni Ebî Kebşe'nin işi
iştir!.. Ondan Benî Asfar'ın kıralı bile korkuyor! dedim. Ve artık Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in muzaffer olacağına yüzde yüz inanmaya devam
ettim. Nihayet Allah İslâm'ı bana nasib etti!
(1773) - وحدثناه
حسن الحلواني
وعبد بن حميد.
قالا: حدثنا
يعقوب (وهو
ابن إبراهيم
بن سعد). حدثنا
أبي عن صالح،
عن ابن شهاب،
بهذا الإسناد.
وزاد في الحديث:
وكان قيصر لما
كشف الله عنه
جنود فارس مشى
من حمص إلى
إيلياء. شكرا
لما أبلاه
الله. وقال في
الحديث: (من
محمد عبد الله
ورسوله). وقال
(إثم
اليريسيين).
وقال (بداعية
الإسلام).
{…}
Bize bu hadîsi Hasen
El-Hulvânî ile Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Ya'kûb —ki
ibni ibrahim b. Sa'd'dır— rivayet etti. (Dediki): Bize babam, Sâlih'den, o da
ibni Şihâb'dan bu isnâdla rivayet etti.
«Allah Kayser'in
başından Acem ordularını defettikten sonra Allah'ın lütfuna şükür için Hıms'dan
Beyt-i Makdis'e gitti-» Yine bu hadîste :
«Allah'ın kulu ve Resulü
Muhammed'den» dedi. (Erîsiyyîn yerine) «yerîsiyyîn» tâbirini kullandı.
(Dîâyeti'l-islâm yerine) «dâiyeti'l-isIâm» dedi.